İnsanlar Sosyal Mesafeye Neden Yeteri Kadar Önem Vermiyor ? Psikolojik Açılım
Dünyanın dört bir tarafı artık karantina koşullarında yaşıyor. Karantinadan önce , yaşamın gündelik rutininde ne yapmamız ve ne yapmamamız konusunda nasıl ki uyduğumuz kurallar vardı, bu dönemde de kurallar koşullarımıza göre değişti ve ne yapıp ne yapmamamızın gerekliliklerine de uymaya devam etmemiz önemli.
Bununla birlikte, ülkemizde ve dünyada pek çok insanın halen Dünya Sağlık Örgütünün ve doktorların talimat verdiği gereklilikleri yerine getirmediğini görüyoruz.
İnsanların bu hayati gereklilikleri yerine getirmemesine neden olan nedir ?
Neden zorunluluklar olmadığı halde dışarı çıkılıyor, neden sosyal mesafe kuralına dikkat edilmiyor, neden sokağa çıkma yasağında, konut sitelerinde oturan insanlar , portatif sandalyelerini çimenlerin üzerine kurup birlikte çay içip kek yiyorlar, neden sokağa çıkma yasağı başlamadan önceki 2 saat insanların dip dibe market kuyruklarında beklediğine şahit oluyoruz?
Korona virüs hayatımıza girdiğinden bu yana ,canlarını hiçe sayıp sokaklarda gezen, kurallara uymayan insanlara halk dilinde bir terim verdiler. “Covidiots” ( Covid19 ve idiot kelimelerinin birleştirilmiş hali – Kovid aptalları ).
Elbete zorunluluklar sebebi ile tüm tedbirleri alıp sokağa çıkmak zorunda kalan insanlar var ama bir de aşırı baskı altında hissedip veya duruma gerektiğinden daha az önem verip “bana bir şey olmaz” düşüncesi ile ne kendini ne de başkalarını düşünmeyen bir grup insan da mevcut.
Mizacı Durumlar
İnsanlara 2 açıdan bakabiliriz. Dürtü ve düşünce odaklı insanlar.
Dürtü odaklı insanlar, anlık-hızlı, duyguya odaklı kararlar alırlar. Bu şekilde karar alırlarken bazen bilinç geri planda kalabilir. Düşünce odaklı insanlar ise tedbirli ,mantıksal ve yavaş şekilde karar alırlar. Düşünce sisteminde bilinç ön plandadır. Bu sebeple düşünce odaklı bazı insanlar kaygı problemlerini daha fazla yaşarlar.
Sosyal izolasyona uyamayıp kendini sokağa atan bireylerin belki de daha dürtüsel kararlar aldığını varsayabiliriz.
Bilişsel Eğilimler
“Aşırı İyimserlik”
İyimser olmak , aslında pek çok insana tavsiye ettiğimiz bir durum. Ancak “aşırı iyimserlik” eğilimi , yukarıda bahsedilen örnekle “benim başıma gelmez canım ” inanışı, belki de sosyal izolasyon ve sosyal mesafeye yeteri kadar önem vermeyen insanların ortak özelliği olabilir. Aşırı iyimserlik yanılsaması , ya da kişilerin kendilerine “aşırı güvenmesi” ,gerçekte yaşadığımız koşullara çok da uygun değil.
“Kayıptan kaçınma”
İnsanların zihni, kazanmaktan daha çok kaybetme ihtimaline odaklıdır. %51 kazanma ama %49 kaybetme ihtimali olan bir hisse senedine çoğu insan yatırım yapmaz. Kaybetme ihtimalini kimse sevmez.
Bu dönemde önceden seyahat planı yapıp parasını ödemiş olan insanların pek çoğunun, Mart ayı başında yurt dışına seyahatlere gittiğine şahit olduk. Korona virüs dalgası ülkemize doğru yavaş yavaş ilerlerken, pek çok insanın virüs tehditini gözetmeksizin Umre’ye gittiğini gördük. Maalesef ülkemizdeki ilk kayıplar da Umre’den dönen vatandaşlarımızdan oldu. Gezileri önceden planlanmış insanlar, tüm risklere rağmen seyahat etmeyi tercih ettiler çünkü kaybetmeye karşı ,kendilerini olası bir virüsten korumaktan çok daha hassastılar. Belki bazı insanlar için bu dönem tüm yılın tek tatiliydi ve bu tatile gidememek de acı verici bir kayıp olurdu. Maddi ya da duygusal kayıpların önemi , kayıptan aşırı kaçınan insanlar için virüsten çok daha ön planda olabilir.
Karşılaştırmaya Dayalı Aşırı Rahatlama
İnsanoğlu her zaman karşılaştırma eğilimindedir..Çok sağlıklı olmasa da bazen karşılaştırmalar daha iyi hissetmemize sebep olabiliyor. Mesela , işler kötü ama Ali yan dükkandaki Ahmet’in satışlarından %20 daha fazla satışı olduğunu görüyorsa, kendisini bir nebze rahatlamış hissedebiliyor. Birisi bizden daha kötü ise, henüz o kadar da kötü olmadığımız konusunda kendimizi rahatlatabiliriz. Ancak pandemi karşısında, böyle bir yaklaşım da çok fazla zarar verebilir. Ülkemizde durum İtalya ve İspanya kadar kötü olmadığı için, ölüm vakaları o sayılara ulaşmadığı için rahatlamış olan ve hayatına eskisi gibi devam etmek isteyen , durumu olduğu hali ile kabul etmekte zorlanan insanlarımız da olabilir.
Sosyal Tembellik -Kaytarma Davranışı – “Ringelmann Etkisi”
“Bir elin nesi var, iki elin sesi var..” Bu atasözü ilkokulda bizlere öğretilen birlik ve beraberlik mesajıdır. Ancak diğerleri ile beraber çalışırsak gücümüzü arttırabiliriz. Eski çağlardan beri insanlar bireysel emeklerini,güçlerini birleştirerek gruplar halinde çalışarak bazı işleri başarabilmişlerdir. Savaşlarda, sosyal yardımlarda, meslek odalarında ve derneklerde bu durumun örneklerini hep görmekteyiz.
Yine de bazı araştırma sonuçları şaşırtıcı bir şekilde, bireylerin ortaklaşa çalıştıklarında bireysel çalıştıklarına kıyasla çoğunlukla daha az çaba sarf ettiklerini ortaya koymuştur.
Aslen Fransız bir ziraat mühendisi olan ancak sosyoloji ile de ilgilenen Max Ringelmann, açık arazide beygirlerle çalışırken önemli bir şey fark eder. Bir faytonu çeken iki beygirin performansı , olması gerektiği gibi tek bir beygirin performansının 2 katı değildir. Daha sonra yaptığı deneyde gönüllü erkeklerden tek başlarına ve gruplar halinde ucunda gerginlik ölçer olan bir ipi olabildiğince kuvvetle çekmelerini istemiştir. Sonuçta, bireysel kuvvetlerin toplamının, grup kuvvetine eşit olmadığını görmüştür. Yani, Ringelmann gruptaki birey sayısı arttıkça toplam performansın düştüğünü belirlemiştir. Ringelmann Etkisi kavramı, bize sosyal tembelliği açıklar.
Peki, bu sosyal tembellik, sosyal kaytarma davranışının sebebi ne olabilir ?
İnsanlar grup içinde çalışırken harcadıkları çabanın gözden kaybolup gideceğini düşünüyor olabilirler. “Herkes evde zaten, ben çıkıp bir ara işlerimi halletsem, bir koşup gelsem, sahilde çimenlerde 10 dk. otursam bir şey olmaz ”
İnsanlar kendi kişisel çabalarının tespit edilebilir olduğunu düşünmeyebilirler. “Bir tek benim evde oturmamla mı virüsü durdurulacak ?
İnsanlar diğer kişilerin kaytarma davranışı göstereceklerini düşünüp bu yüzden kendi çabalarını azaltarak eşitlik sağladıklarını düşünebilirler. “Zaten Esra’lar da hafta sonu pikniğe gideceklermiş.Biz niye evde kalalım?”
İnsanlar, üzerlerine düşen görevleri yapmadıklarında oluşacak eksikliği grubun diğer üyelerinin kapatacağını varsayabilirler. “Zaten herkes evinde ,kimseler yokken virüs tehditi de yoktur,sahilde bir güzel sporumu yaparım,sakinliğin tadını çıkarırım, etrafta kimse olmadığı için benim sokakta olmam bir şeyi değiştirmez. ”
Tam şu dönemde, sadece toplum olarak değil, tüm dünya insanları olarak tek bir hedefimiz var: Virüs salgınını durdurmak…
Sosyal mesafe kuralına uymayan, sosyal izolasyonda olmayan her birey, tüm bunlara uyan ve virüsü durdurma çabası olan her bireyi engelliyor. Her birimizin gerekli talimatlara uyması ve durumu tüm gerçekliği ile kabullenmesi gerektiği günlerdeyiz. Her birimizin çabası çok önemli. Her birimiz üstümüze düşeni yaparsak , çok kaygılanacak ve aşırı korkacak bir durumda olmayacağız.